Tarihte Bugün: 17 Ağustos!

img ]

Tarihte Bugün: 17 Ağustos! 17 Ağustos’ta dünyada ve Türkiye’de neler yaşandı. Tarihte bugün hangi gelişmeler oldu? Hep birlikte bakalım;

1787: Osmanlı Devleti, 1774 yılında imzalamış olduğu Küçük Kaynarca Antlaşması’yla kaybettiği toprakları geri almak amacıyla, Rusya’ya savaş ilan etti ve 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı başladı. Savaş Birinci Abdulhamid’in saltanatı sırasında başlamıştır. İngiliz ve Fransızlar savaşa katılmamakla birlikte, bu savaşta Osmanlı Devleti’nin yanında yer almışlardır. Ancak Avusturya da savaşa girince Osmanlı Devleti beklemediği bir şekilde kendisini Avusturya’nın da karşısında bulmuştur.

1945: Endonezya Hollanda’dan bağımsızlığını ilan etti. Hollanda’nın sömürgesi iken Japonya tarafından işgale uğrayan Endonezya, verdiği kurtuluş mücadelesi sonucu hem işgalden kurtuldu hem de bağımsızlığını kazandı.

1949: Erzurum, Bingöl ve ilçesi Karlıova’da meydana gelen 6,7 şiddetindeki depremde 450 kişi öldü, 1,500’ü aşkın ev de yıkıldı.

1988: Pakistan Devlet Başkanı Ziya-ül Hak, bindiği uçağın havada infilak etmesi sonucu öldü. Pakistan’da, seçimle yönetime gelen Zülfikar Ali Butto’yu 1977’de askeri darbe ile deviren general olan Ziya-ül Hak, darbeden sonra şeriat yönetimini ilan etmiştir. 1988’de

ABD Büyükelçisi’nin ve kurmaylarının da bulunduğu uçağın düşürülmesi sonucu hayatını kaybedene kadar yönetimde kalmıştır.

1996: Rusya ile Çeçenistan arasında resmi olarak ateşkes antlaşması imzalandı. Daha sonra ateşkesi bozacak olan Rusya, Çeçenistan’ı işgal edecek ve her türlü komplolarla Çeçen direnişini kırmak ve bastırmak yoluna gidecektir.

1996: Etiyopya birlikleri, Somali’ye saldırdı; 232 Müslüman

katledildi.

1999: Türkiye, merkez üssü Kocaeli/Gölcük olan 7,4 büyüklüğündeki yakın tarihinin en büyük ve en yıkıcı depremiyle sarsıldı. Gölcük Depremi, İzmit Depremi, Marmara Depremi ya da diğer adıyla 17 Ağustos 1999 Depremi 45 saniye sürdü. Kocaeli/Gölcük merkezli Deprem, tüm Marmara Bölgesi’nde, Ankara’dan İzmir’e kadar geniş bir alanda hissedildi ve büyük çapta can ve mal kaybına neden oldu. Resmi raporlara göre; 17,480 kişi hayatını kaybetti, 23,781 kişi ise

yaralandı ve 505 kişi sakat kaldı. 285,211 konut, 42,902 işyeri hasar gördü. Resmi olmayan bilgilere göre ise depremde yaklaşık 50,000 kişi hayatını kaybederken; ağır-hafif toplam 100,000 kişi de yaralandı. Ayrıca 133,683 binanın çökmesi sonucu yaklaşık 600,000 kişi evsiz

kaldı. Yaklaşık 16 milyon insan, depremden değişik düzeylerde etkilendi. Bu nedenle Türkiye’nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biridir. Deprem gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biridir.

2004: Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne Büyükelçi YiğitAlpogan atandı. Alpogan, MGK’nın ilk sivil genel sekreteri oldu.

2013: Mısır’da Ramses Meydanı’nda cunta kuvvetlerinin yaptığı katliamdan kaçarak El-Fetih Camii’ne sığınan 400 darbe karşıtı göstericiye operasyon gerçekleştirildi. Cunta güçleri, caminin kapılarını zorla açarak birçok göstericiyi tutukladı. Dışarıya çıkan darbe karşıtı göstericiler ise “baltacı” adı verilen suç gruplarının saldırısına uğradı. Cami içerisine çok sayıda göz yaşartıcı bomba atıldı. Mısır cuntası tarafından gerçekleştirilen bu vahşet, canlı

yayınlarla tüm dünyanın gözleri önünde yapıldı.

2015: Suriye’de zalim Baas Rejimi’ne ait savaş uçakları, Şam’ın Duma semtinde, pazar yerine saldırı düzenledi. Sivillerin hedef alındığı saldırıda ölü sayısı 120’ye ulaştı; 300’ü aşkın kişi de

yaralandı.

Küçük Kaynarca Antlaşması Nedir? Küçük Kaynarca Antlaşması Tarihi, Maddeleri, Önemi Ve Sonuçları Kısaca Özeti

img ]

Osmanlı döneminde yapılan antlaşmalardan bir tanesidir. Küçük kaynarca antlaşması tarihin en önemli antlaşmalarından bir tanesidir. Bu antlaşmanın önemi ve sonuçları vardır.

Küçük Kaynarca Antlaşması Nedir?

Küçük kaynarca antlaşması Osmanlı imparatorluğu ve Rusya devleti arasında yapılmış olan bir antlaşmadır. Tarihin en önemli antlaşmalarından bir tanesi olan bu antlaşma ile birlikte iki devlet arasında ki savaşta sona ermiştir. Küçük kaynarca antlaşması barış ve ticaret antlaşması olarak bilinmektedir. Günümüzde Romanya’nın Dobruca şehri olan yerde imzalanan bir antlaşmadır.

Küçük Kaynarca Antlaşması Kimler Arasında Gerçekleşmiştir?

Küçük kaynarca antlaşması Osmanlı imparatorluğu ve Rusya arasında gerçekleşen bir antlaşmadır.

Küçük Kaynara Antlaşması Tarihi ve Özeti

Küçük kaynarca antlaşması Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasındaki savaşa sona erdiren bir antlaşmadır. Bu antlaşma 21 Temmuz 1774 yılında iki devlet arasında imzalanmıştır. Antlaşmanın toplam da 11 tane koşulu bulunmaktadır. Bu antlaşma sonucunda Osmanlı imparatorluğunda toprak kayıpları yaşanmıştır. Toprak kayıpları bir hayli fazla olan bir antlaşmadır. Dolayısıyla Osmanlı imparatorluğunun aleyhine sonuçlar doğuran bir antlaşmadır. Ruslar ile 1768 yılında başlayan Rus Osmanlı savaşı toplam 6 yıl sürmüştür. 6 yıl sonunda ise Osmanlı imparatorluğu mağlup olarak bu antlaşmayı imzalamıştır.

Bu antlaşma ile birlikte Osmanlı imparatorluğunda gerileme dönemi başlamıştır. Gerileme dönemine giren Osmanlı imparatorluğu Ruslara karşı savaşlarda almış olduğu yenilgiden sonra bürokraside de yenik olarak sayılmıştır.

Küçük Kaynarca Antlaşması Maddeleri

  • Ruslar Karadeniz’de daima kendi donanmalarını bulundurabileceklerdir.

  • Ruslara ait olan bütün gemiler boğazlardan herhangi bir bedel ödemeden rahat bir şekilde geçecek. Osmanlı imparatorluğu buna karışamayacaktır.

  • Yenik sayılan Osmanlı imparatorluğu Ruslara savaş tazminatı verecektir.

  • Akdeniz’de yer alan Rusların tüm adası Osmanlı devletine ait olacak.

  • Eflak ve Boğdan Osmanlı devletinin olacak.

  • Kırım tamamen bağımsız bir bölge olacak.

  • Osmanlı imparatorluğunun İngiltere ve Fransa’ya uygulamış olduğu kapitülasyonların aynı hakları Ruslar için de uygulanacaktır.

  • Rusya Osmanlı devleti toprakları içerisinde konsolosluklar kurabilecektir.

Küçük Kaynarca Antlaşması Önemi

Osmanlı imparatorluğunu gerileme dönemine sokan ve gerileme döneminde imzalamış olduğu en ağır antlaşmalardan bir tanesidir. Bu antlaşma ile birlikte Osmanlı imparatorluğu tarihinde ilk defa bir tazminat ödemiştir. Daha önce Fatih Sultan Mehmet döneminde Karadeniz tamamen Türk gölü olmuştu. Bu antlaşma ile birlikte Karadeniz Türk gölü olmaktan çıkmış oldu. Rusların tarihten beridir gelen sıcak denizlere inme arzusu bu antlaşma ile bir nebze olsun gerçekleşmiştir. Osmanlı imparatorluğu tarihine bakılınca bu antlaşma Karlofça Antlaşması’ndan sonra imzalanmış olan en ağır antlaşmadır.

Küçük kaynarca antlaşması Osmanlı imparatorluğunun adeta elini kolunu bağlayan bir antlaşma olmuştur. Çünkü bu antlaşma ile birlikte Osmanlı imparatorluğunun iç ilişkilerine ve dış ilişkilerine müdahale edilmeye başlanmıştır.

Küçük Kaynarca Antlaşması Sonuçları

  • Osmanlı imparatorluğu savaştan mağlup ayrılarak Ruslara tazminat ödemeye başlamıştır.

  • Bu antlaşmasının bir doğal sonucu olarak Kırım kendi bağımsızlığını ilan etmiştir.

  • Karadeniz Fatih Sultan Mehmet döneminden beridir Türk gölü halinde idi. Bu antlaşma sonucunda Türk yurdu olmaktan ve Türk gölü olmaktan çıkmıştır.

Mustafa Balbay : Göçler tarihin motorudur…

img ]

29 Temmuz 2021 Perşembe

Suriye’den sonra Afgan göç dalgasına da Türkiye’nin sınır kapılarını açan iktidar, bu politikasını saklamaktan vazgeçmiş görünüyor.

Türkiye’nin giderek iç yapısını pek çok açıdan etkileyen sığınmacıların nereye evrileceğini şu aşamada kestirmek güç. Bu gidişle bir gün Suriye’nin sorunları bitebilir ama Türkiye’nin Suriyeliler sorunu bitmez. Gidiş, aynı yorumu Afganistan için de yapmak zorunda kalacağımızı gösteriyor.

Kitlesel göçlerin tarihsel boyutuna ilişkin bazı bilgileri paylaşıp güncele dönelim…

  1. yüzyılda ve 20. yüzyılın başında bütün kıtaların kaderini göçler belirledi. 1821-1924 arasında Avrupa’dan öteki kıtalara 55 milyon kişi göç etti. 34 milyonu Amerika’ya giderek bu kıtayı büyük ölçüde kendileştirdi.

1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’nın ciddi sonuçlarından biri 500 bin Kırım Tatarının Anadolu’ya göçü oldu. O süreçte başlayan Kafkas göçü, 20. yüzyılın başına kadar sürdü.

1912’de başlayan Balkan Savaşları, Anadolu’ya 4 milyona göç olarak yansıdı. Her göçte yola çıkanların yarısı menzile ulaştı.

Bunca göçe karşın 1912-22 arasında Anadolu’nun nüfusu 17 milyondan 12 milyona düştü.

Birinci Dünya Savaşı’nda en büyük nüfus kaybı yüzde 30’la Anadolu’da yaşandı.

İki göç bir yangın eder, denir. Bütün bu yangınların ardından Cumhuriyeti kurduk. Mustafa Kemal Atatürk gerek kuruluş sürecinde gerekse devamındaki devrimler sırasında nüfus hareketlerini de stratejik bir bakışla yönetti. Örneğin, Hatay’ın anavatana katılmasında verilen çok yönlü mücadelenin bir boyutu da referandum için bölge nüfusunun dengelenmesidir.


Bugün yukarıda aktardıklarımızdan çok farklı ama özü devlet ve toplum yapısını etkileyecek bir göçler dalgası ile karşı karşıyayız.

“Suriye Türkiye’ye Girdi, Göç Dalgası” başlıklı kitabı yazmak için işe koyulduğumda bir belgeye ulaştım. Belgenin başlığı şuydu:

Uyum Strateji Belgesi ve Ulusal Eylem Planı 2018-2023.

Belgeyi Göç İdaresi Genel Müdürlüğü hazırlamıştı. 2019’daki genel müdürü Abdullah Ayaz’la Yenimahalle’deki genel müdürlük binasında belgeyi konuştuk. Ana hedef, Suriyelilerin, bu topraklarda yaşayan insanları tedirgin etmeden Türkiye’ye uyumunun sağlanmasıydı. Bunun için eğitimden sağlığa, çalışma yaşamından dine her alanda planlar yapılmıştı. Ancak belge kamuoyuna açıklanmadı. Ayaz’a bunun nedenini sorduğumda şu yanıtı verdi:

“Ben kurum olarak sorumluluğumu yerine getiriyorum. Bu kısmına siyasiler karar verir.”

Suriyelilerin uyumu için 2023’ün hedef seçilmesi de bir başka dikkat çekici konu. Belgeye göre en büyük sorumluluk Diyanet İşleri Başkanlığı’nın. Eğitimde bile koordinasyon buraya verilmiş.

Salt bu belgeden yola çıkarak bile şunu söylemek mümkün:

İktidar, Suriyelilerin Türkiye’de kalıcı olmasını sağlarken bundan siyasal çıkar da sağlamak üzere bir plan hazırlamış!

Bu planın ne ölçüde yaşama geçmekte olduğunu ayrıca araştırmak gerek.

Suriyeliler üzerine gelen Afganların sayısı için de 2 milyona kadar çıkan tahminler var.

Sığınmacıların hangi koşullarda Türkiye’de yaşadığına ilişkin araştırmaların ortak paydası şu:

Tam bir insanlık dramı!

Bir yanda 21. yüzyılın yüz karası zorunlu göçler bir yanda bundan siyasal, ekonomik sonuçlar bekleyen iktidarlar.


İşte tam bu ikilemin ortasına iki AKP’li Yasin Aktay ve Mehmet Özhaseki’nin açıklamaları geldi. Diyorlar ki:

  • Suriyeliler olmasa ekonomi çöker.

  • Pek çok sanayi bölgesini sığınmacılar ayakta tutuyor.

Daha ne desinler?

Olayın dalga dalga bilinen önemli bir boyutunu iktidar ağzından dile getirdiler.

Türkiye’de asgari ücret sadece üç Avrupa ülkesinden yüksek. Onlar da Sırbistan, Bulgaristan, Arnavutluk.

2 bin 825 lira 90 kuruş asgari ücretin yarısına 30 gün çalışan sığınmacı bulmanın müjdesini veriyorlar. Son AB zirvesinde de Türkiye ile ilgili sadece bir paragraf vardı. O da sığınmacıları kabul teşekkürüydü.

AB, Türkiye’yi kutluyor, sığınmacıları hangi koşulda olursa olsun tuttuğu için. Türkiye’de iktidar da onlar üzerinden her türlü pazarlığı, ticareti ve üretimi yapıyor.

Hangi koşullarda?

  1. yüzyıl vahşi kapitalizminin köleci düzeni ile.

Göçlerle Türkiye, insanlık dışı her türlü uygulamanın kabul görebileceği bir ülke haline getiriliyor. Batı, her türlü hukuktan arındırılmış, otoriter yönetimle uysallaştırılmış, kendisine gelebilecek tüm sorunları üstlenmeye hazır bir Türkiye istiyor.

Türkiye’nin tarihinin bu yönde yazılmasına izin vermemek gerekiyor. Karşı olmamız gereken, sığınmacılardan önce bu siyaseti uygulayan küresel aktörler ve yerli kâhyaları!