Lozan Antlaşması APİKAM’da iki etkinlikle anıldı

img ]

29 Temmuz 2021 Perşembe, 18:03

Kent tarihi ve kültürüne ışık tutan İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM), Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tapu senedi olarak kabul edilen Lozan Antlaşması’nı 98’inci yıl etkinlikleri kapsamında bir sergi ve bir söyleşiyle andı. APİKAM’ın bahçesinde düzenlenen etkinliklerin ilkinde “Tam Bağımsızlık ve Lozan” adlı serginin açılışı yapıldı. Birinci Dünya Savaşı’ndan, Lozan Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz 1923 tarihine kadar olan süreci aktaran sergiyi İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Prof. Dr. Suat Çağlayan ile Tarihçi ve Yazar Sinan Meydan birlikte açtı. Açılış sırasında konuşma yapan Prof. Dr. Suat Çağlayan, Lozan Antlaşması’nın Türkiye Cumhuriyeti için önemine vurgu yaptı ve serginin hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkürlerini iletti. Çağlayan, “Lozan Antlaşması’n ın Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi olarak kabul edilmesi doğrudur. Ancak tarihsel süreçleri ele alırken öncesi ve sonrası da mutlaka değerlendirilmelidir. Bana göre Lozan Antlaşması’na giden yolun ilk adımı da Sivas Kongresi’dir. Genç Tıbbiyeli Hikmet’in manda ve himayenin kesinlikle reddedilmesi gerektiğini haykırmasının ardından Mustafa Kemal Paşa’dan aldığı cevap milli mücadelenin yolunu belirlemiştir: ‘Ya İstiklal, ya ölüm!’ İşte burada yanan bağımsızlık ateşi, Türk milletine önce Kurtuluş Savaşı zaferini getirdi, ardından bu zafer Lozan Antlaşması ile taçlandırıldı. Herkesi sergiyi görmeye davet ediyorum.” diye konuştu.

Ziyaretçilerin sergi alanını gezmesinin ardından Sinan Meydan’ın katılımıyla “Tam Bağımsızlık ve Lozan” söyleşisi salgın tedbirlerine uyularak yapıldı. Tarihçi ve Yazar Sinan Meydan, sözlerine Lozan’ı tekrar tekrar hatırlatan etkinliklere imza atan İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür ederek başladı. Tarihi doğru öğrenmenin ve aktarmanın, Türkiye’nin içinde bulunduğu süreç açısından çok ciddi öneme sahip olduğunu ifade eden Sinan Meydan, şunları kaydetti:

“YENİ TARİH YAZILIYOR”

“Tarih, değiştirilmeye çalışılıyor. Bugüne kadar belgelere dayandırılarak yazılan tarih, tahrip edilerek farklılaştırılıyor. ‘Yeni Türkiye’ denen kavram, yazılan ‘yeni tarihin’ üzerine inşa edilmek isteniyor. Bunun için yoğun çaba sarf ediliyor. Televizyonlarda “profesör” unvanlı kişiler, tarihi olayları değiştirerek yüzleri kızarmadan anlatıyor. Bir ‘profesör’, ekrana çıkıp ‘Lozan hezimettir. İsmet Paşa orada Sudan’ı kaybetmiştir’ şeklinde konuşarak insanları yanıltmaktan çekinmiyor. Sizden rica ediyorum. Amaca yönelik yapılan televizyon programlarını izleyerek tarih öğrenmeye çalışmayın. Ben de çıkıp anlatsam televizyondan tarih öğrenmeyin. Doğru kaynaklara ulaşın ve okuyun. Çocuklarınıza da anlatın. Ne yazık ki Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredatı değişti ve değinilmesi gereken pek çok konu ders kitaplarından çıkarıldı. Çocuklarımızın tarihi mizi doğru öğrenmesini sağlayalım.”

“DEMOGRAFİ ÇOK ÖNEMLİ”

Meydan, tarihin doğru öğrenilmemesi ve öğretilmemesi halinde yaşananları yorumlamakta eksik kalınacağını dile getirerek “Geçmişten ders çıkaramazsak, daha önce yapılan hatalara yeniden düşeriz. Örneğin; Türkiye, şu anda bir düzensiz göç dalgasıyla karşı karşıya. Yıllardır devam eden bu göçlerin sonucunda Türkiye’de bazı şehirlerimizin demografisi değişti. Bakın, demografi çok önemlidir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti temsilcilerinin imzaladığı, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının ise yırtıp attığı Sevr Antlaşması’nda bizi Orta Anadolu’da sıkışmış bir kara devleti hâline getirmek istediler. Emperyalistler, kuzeyde Pontus, doğuda Ermeni, güneyde Kürt devletleri kurarak tüm Anadolu’yu kontrol altında tutmayı hedeflediler. Bu devletleri kurdurtmak için de demografik durumu öne sürdüler! Şehirlerde çoğunluk olan nüf usun egemen olması gerektiğini dayatmaya çalıştılar. Günümüzde, güney bölgelerimizde Türk nüfusun göçmen nüfustan az olduğu kısımlar var. Demografik yapının bilinçli olarak değiştirilmesi tehlikelidir. Bunun farkında olmak zorundayız” dedi.

“ADALAR LOZAN’DA KAYBEDİLMEDİ”

Meydan sözlerine şöyle devam etti: “Tarihi değiştirmeye çalıştıklarını söyledim ya, bunun en popüler örneklerinden birini anlatayım, sonra da gerçeğini konuşalım. Diyorlar ki; İsmet Paşa, Lozan’da 12 adayı kaybetmiş. Böyle bir şey yok. 12 ada, 1911 yılındaki Trablusgarp savaşında İtalya tarafından işgal edilmişti. 1912 Balkan Savaşı’nda da Ege adalarını Yunanistan işgal etti. 1914’teki Büyükelçiler Konferansı’nda Meis hariç 12 ada İtalya’ya, Bozcaada ve Gökçeada hariç Ege adaları da Yunanistan’a verildi. Birinci Dünya Savaşı başladığında Osmanlı Devleti’nin elinde fiilen sahip olduğu hiçbir ada yoktu. Büyükelçiler Konferansı’nda resmen Osmanlı’ya bırakılan Meis, Gökçeada ve Bozcaada bile fiilen Osmanlı’da değildi. Yani Lozan’a gidilirken adalardan hiçbiri Osmanlı’nın elinde değildi. Peki Kurtuluş Savaşı’nın galibi sıfatıyla Lozan’da diplomatik sa vaş veren İsmet Paşa ne yaptı? Çetin bir mücadele ile Yunan işgali altında bulunan Gökçeada’yı, Bozcaada’yı ve Tavşan Adaları’nı geri aldı. Yani, İsmet Paşa adaları bırakıp gelmedi, elimizde hiç ada yokken kazanıp geldi. Lozan Antlaşması, Atatürkü’müzün ifadesiyle Osmanlı tarihinde görülmemiş bir başarıdır. Gerçekten öyle, Osmanlı tarihini inceleyin, masadan Lozan’daki kadar kazanımla çıkmayı başardığımız bir antlaşma bile bulamazsınız. Lozan’ın hezimet olduğunu söyleyenlerden, size Osmanlı tarihinde Lozan’dan daha kazançlı bir antlaşma örnek vermesini isteyin. Veremezler. Lozan, müthiş bir kazanımdır. Emperyalist devletleri, yurdundan benzeri görülmemiş bir zaferle gönderip daha sonra karşılarına eşit ve çağdaş bir devlet olarak çıkarak tam bağımsız bir devlet olduğunu herkese kabul ettirmek öyle kolay iş değildir! Tarihi doğru hâliyle, bu an lattığım hâliyle bilmemizi istemiyorlar. Bu nedenle de uydurma bir tarih anlatıyorlar.”

“GİZLİ MADDE YOK”

İngilizlerin hilafetin kaldırmasını istediği ve bu isteğin kabul gördüğü iddiasını da yalanlayan Meydan, “Tam aksine onlar bizim din devleti olarak kalmamızı istiyorlardı. Sevr Antlaşması’nı incelersek orada görürüz. Osmanlı’da, din devleti olması nedeniyle çoklu hukuk sistemi uygulanıyordu. Azınlıkların kendi hukuku vardı, farklı dine mensupların kendi hukuku vardı, hatta kapitülasyon sahiplerinin kendi hukuku vardı. Müslüman olmayan biri bir suç işlediğinde Osmanlı mahkemelerinde değil, ait olduğu cemaatin mahkemelerinde yargılanıyordu. Sevr’de de, Lozan’da da bunun devamını istediler. Ama İsmet Paşa çıktı ve dedi ki, ‘Biz de sizin gibi çağdaş bir devletiz. Din devleti değiliz. Çoklu hukuku reddediyoruz. Ülkemizde yaşayan her yurttaş eşit hukuk sistemine tâbi olacaktır!’ Bu tavırla İngiliz ve Fransızların elinden bize karşı kullanmak istedikleri pek çok koz alınmış oldu. Söy lemekten sıkılmadıkları bir şey daha var… Lozan’ın süreli bir antlaşma olduğu ve 100’üncü yılından sonra biteceği, gizli maddelerin devreye gireceği… Bu da yalan. Lozan, süreli bir antlaşma değildir. Lozan’da gizli madde falan yoktur. Lozan görüşmeleri açık şekilde yapılmıştır. Katılan tüm ülkelerde tutanaklar vardır. Bunlar gazetelerde yayınlanmıştır. Lozan tutanaklarına ve alınan kararlarına ulaşmak kolaydır. Lozan, Allah korusun yeniden bir savaşa girersek yürürlükten kalkabilir. Sürekli Lozan’ın gizli maddeleri olduğu ve 100 yıl dolunca biteceğini söyleyenler, herhalde Sevr’e özlem duymaktadırlar. Lütfen doğruları öğrenelim” diye konuştu.

“Bizim için zaferdir”

Meydan sözlerini şöyle tamamladı: “Sevgili İzmirliler, biz bugün Lozan’ı konuşuyoruz. Önceki yıllarda her yerde konuşuluyordu, hatta Lozan, iki gün boyunca bayram olarak tüm yurtta kutlanıyordu. Sonra devreye siyaset girdi. Demokrat Parti iktidarı, siyasi rakibi olan İsmet Paşa’nın tüm yurtta ‘Lozan Kahramanı’ olarak anılmasından rahatsızlık duydu. Bu nedenle Lozan Bayramı’nın kutlanması yasaklandı. Sonra unuttuk, gitti. Lozan Bayramı’nın yerine Basın Bayramı konuldu, Hatay’ın anavatana katılması kutlamaları konuldu. Bir milli bayramı gölgelemek için yerine başka bayramlar koymak… Ne kadar benziyor değil mi bugün yaşadıklarımızla? Lozan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tapu senedidir. Onurlu bir antlaşmadır. Zaferdir. Hezimet kısmı da vardır ama İngilizler için hezimettir. Lozan Antlaşması’nın imza edilmesinin ardından İngiltere Parlamentosu, bu antlaşmayı uzun süre onaylamamıştır. Çünkü İngi lizler, Lozan’ı büyük bir hezimet olarak görmüşlerdir. Böyle olduğunu o günlerde yayımlanan İngiliz gazetelerine baktığınızda görebilirsiniz. Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü, İsmet Paşa’mızı, tüm kahramanlarımızı rahmet ve saygıyla anıyorum.”

Lozan Antlaşması ve şeftali

img ]

09 Ağustos 2021 Pazartesi, 15:41

Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan Lozan Antlaşması’nın 98. yıldönümünü dün (24 Temmuz) kutladık. Görüşmelere katılan Türk heyetinin başkanı İsmet İnönü, “Lozan’a giderken çizmeyi ayağımdan çıkarıp ilk defa sivil iskarpin giyiyorum” diye anlatacağı toplantılar sırasında diğer delegelere bir davet vermişti.

Bu davetin yemek listesi şöyle tamamlanıyordu: “Edirne şeftalisi, minik kestane şekerleri, Nice’ten meyve sepeti, moka kahvesi.” O tarihlerde anılan biçimiyle Hariciye Vekili İsmet Paşa, Edirne milletvekiliydi. Edirne’nin tarımsal arazisinin bir bölümünün Türkiye sınırları dışında tutulması tartışmaları davetin verildiği 1923 yılı ocak ayının ikinci yarısında henüz tamamlanmamıştı. Bu nedenle de şeftali mevsiminin bitmiş olmasına karşın Mudanya Ateşkesi’ni anımsatan biçimde “minik kestane şekerleri” eklenmiş şeftali ikramıyla yemeğin sonuna geliniyordu.

Bir dönemin Osmanlı başkentinin “dolaplı bahçeler” olarak bilinen bölgesindeki şeftali ağaçlarını sulayan Meriç Nehri artık genç Türkiye’nin batı sınırını oluşturacaktı. Gazetemiz yazarlarından Mehmet Kemal’in kırk yıl önce yöreye yaptığı gezinin ardından “Koca bir ülkeyi besleyecek kadar şeftali çıkarmış” diye söz ettiği Edirne kentinin Lozan’daki yemek mönüsünde anılması diplomatik bir simgeydi.

Meyvesi için şeftalinin ilk kez günümüzden 6 bin yıl önce Çin’de yetiştirilmeye başlandığı, Anadolu’ya ilk getirenin de Makedonyalı Büyük İskender olduğu tahmin ediliyor. Bizans döneminde İstanbul’da şeftali şarabı saray sofralarının başköşesine oturmuş, Osmanlı döneminde yaz aylarında lezzetiyle insanları mutlu etmiş. Bu güzel meyve Çin’den çıktığı yolculukta anavatanında kendisine kondurulan erotik benzetmeleri de diğer kültürlere taşımış.

Tarih yazılarıyla ününü günümüz meraklılarına kadar ulaştırmış olan Ahmet Refik Altınay’ın edebiyatçı dostlarını Büyükada’daki köşküne çağırırken “Gelin Allah’ınızı severseniz, gelin şu erikleri, şu şeftalileri yiyin” sözlerini bu geleneğin devamı ifadelerle tamamlaması o yıllarda yadırganmamıştır. Amiral Sait Bey için “Hiç kimse şeftalileri ısırmazdı / Babam kadar şehvetli…” dizelerini yazan eski Kültür Bakanı Talat Sait Halman’dan başkası değildir.

Necati Tosuner’in, “Sonra…” öyküsünde “Çiçekleri, ‘Ben şeftaliyim!’ diyordu. Yok, yanılmıyordum. Göz kırpıyordu” diye yazması, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun toprağına tohumuna, ekenine iyi dileklerini ilettiği “İri Şeftali” şiiri yazın dünyamızdan masum örnekler listesine kayıtlıdır.

İstanbul’un varlıklıları imparatorluğun çöküş döneminde köşklerinin bahçelerini baharda çiçekleri güzel görünen meyve ağaçlarıyla süslerken şeftaliyi de başköşeye oturtmayı unutmamışlardı.

Dönemin gazetecilerinden Osman Cemal Kaygılı’nın, bir yazısında yaz günleri Anadolu yakasındaki “zarif köşklerin geniş bahçelerindeki vişne, kayısı, şeftali, armut ağaçlarının altında kurulmuş aile sofralarından” söz etmesinin nedeni buydu.

Bu sofralardan bir benzeri Refik Halit Karay’ın oturduğu kayınpederi Celal Paşa’nın Feneryolu’ndaki köşkünün bahçesinde kurulurdu. Mustafa Kemal Atatürk’ün Milli Mücadele’yi başlattığı günlerde Damat Ferit Paşa’nın posta müdürü Karay’ın bu köşkte yazdığı “Şeftali Bahçesi” öyküsü, Anadolu’da Osmanlı yönetiminin içler acısı halini anlatıyordu.

Karay, Lozan görüşmeleri başladığında ülkeden ayrılarak 16 yıllık sürgün dönemine ilk adımı kendi isteğiyle atmıştı. Çıkarılan afla yurda döndü ve “Gidişle dönüş arasındaki mutlu farkı Atatürk’e borçluyum” diye yazarak okuruyla buluştu.

BU YAZI CUMHURİYET GAZETESİ PAZAR EKİNİN 25 TEMMUZ 2021 TARİHLİ SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.

Nasuh Paşa Antlaşması Nedir? Nasuh Paşa Antlaşması Tarihi, Maddeleri, Önemi Ve Sonuçları Kısaca Özeti

img ]

Nasuh Paşa Antlaşması dili Osmanlı Türkçesi ve farsça olmak üzere iki adet farklı belgeden oluşmaktadır. Nasuh Paşa Antlaşması ile Osmanlının doğuda daha fazla ilerlemeyeceği anlaşılmış olmaktadır.

Nasuh Paşa Antlaşması Nedir?

Nasuh Paşa Antlaşması Osmanlı devletinin doğuda daha da ileriye gitmek için yaptığı savaşlar sonucunda imzaladığı bir tür anlaşma olarak bilinmektedir. Bu anlaşanında temelinde Osmanlının eski sınırlara dönmesini sağlamak yatmaktadır. Ayrıca Osmanlı devletinin İran ile savaşmasında sadece toprak ve para yatmamaktadır. İran sınır komşusu olmasında rağmen sık sık Osmanlı devletinin hem iç hem de dış siyasetine karışmaktadır.

Osmanlı devletini büyük bir suç unsuru olarak gördüğü de pek çok yazar ve tarihçi tarafından bilinmektedir. Osmanlı Kuyucu Murat Paşa ile ırana birkaç sefer düzenlemiş ve bu sefer sonucunda İran ile Nasuh Paşa Antlaşması imzalamaya karar vermiştir. Bu anlaşmanın maddeleri açık ve net bir şekilde oluşmaktadır.

Nasuh Paşa Antlaşması Kimler Arasında Gerçekleştirilmiştir?

Nasuh Paşa Antlaşması Osmanlı devleti ile İran arasında gerçekleşen bir barış anlaşması olarak bilinmektedir. Bu anlaşma üç yıl süren savaşlar sonucunda imzalanmıştır. Anlaşmanın iki dili bulunmaktadır. Ve genellikle geriye dönük Osmanlı devletinin lehine olan bir anlaşmadır.

Nasuh Paşa Antlaşması Tarihi ve Özeti

Nasuh Paşa Antlaşması 1612 yılında Osmanlı ile İran devleti arasında imzalanan bir anlaşma olarak bilinmektedir. Bu anlaşma ile birlikte Osmanlı devleti doğudaki sınırlarını daha net şeklide belirlemiş olmaktadır. Osmanlının daha karlı bir anlaşma imzalaması alınana verilere ve Osmanlı devleti ekonomik durumuna göre oldukça zor olmaktaydı. Bu nedenle Nasuh Paşa Antlaşması aslında Osmanlı için oldukça karlı bir anlaşma olarak kabul edilebilmektedir.

Nasuh Paşa Antlaşması Maddeleri

Hem Osmanlı devleti hem de İran devleti için her iki taraf bakımından mantıklı bir anlaşma olarak düşünülmektedir. Fakat İran tarafı iki yıl sonra Nasuh Paşa Antlaşmasını bozmuştur. Bu bozulmadan sonra bu maddelere geçerliliğini yitirmiştir. Nasuh Paşa Antlaşması anlaşması maddesi şöyledir.

l Topraklar ve sınırlar tekrar kanunu sultan Süleyman zamanında imzalanan döneme dönecektir.

l İran devleti Osmanlı devletine ipek karşılığı vergi verecektir.

l Osmanlı Devleti, Ferhat Paşa Antlaşması ile aldığı yerleri geri verecek ve boşaltacaktır.

l Şemhal ve Dağıstan toprakları Osmanlı devleti egemenliği altında yaşamaya devam edecektir.

l Eğer Rus devleti Osmanlı devletine saldırır ise Safevi devleti Osmanlı yanında yer alacaktır.

l Safeviler hacca gitmek için Halep-Şam yolunu tercih etmelerinde her hangi bir sakınca görülmeyecek.

l Bağdat ve Basra yolu İran devleti tarafında kesinlikle kullanımı yasaktır.

Nasuh Paşa Antlaşması Önemi

Bu anlaşma ile Osmanlı hem yeni bir ittifak devleti bulmuştur hem de doğu sınırını güvene almıştır. Ayrıca İran desteği ile Rus devletine de gözdağı vermeyi başarmıştır. Osmanlı devleti Nasuh Paşa Antlaşması ile doğuda daha fazla gidemeyeceğini anlamıştır.

Nasuh Paşa Antlaşması Sonuçları

Osmanlı devleti topraklarında ilk defa Nasuh Paşa Antlaşması ile vaz geçmiştir. Ayrıca en fazla ne kadar doğuda ilerleyebileceğini de bu anlaşma ile anlamıştır. Nasuh Paşa Antlaşması ile barış bir süreliğine korunmuştur. Nasuh Paşa Antlaşması sonra barış çok uzun süre korunmamıştır.