AKP’li başkan, petrol hırsızlığından birlikte cezaevinde yattığı arkadaşını unutmadı

img ]

20 Ağustos 2021 Cuma, 04:00

Batman’ın Gercüş ilçesinin AKP’li Belediye Başkanı Gündüz Günaydın’ın parke taşı ihalesini 2002’de boru hattından kaçak petrol çektikleri iddiasıyla birlikte yargılandıkları cezaevi arkadaşının oğluna verdiği ortaya çıktı. İhalede belirtilen işlerin yapılmadığı kaydedilirken Başkan Günaydın’ın belediye aracını kullanarak, ihale kapsamında kendi akaryakıt istasyonuna da parke taşı döşediği öne sürüldü. İddiaların doğru olmadığını savunan Günaydın, “Dava 2017’de zamanaşımına uğradı. İhale usulüne göre en düşük teklifi kim verdiyse ona verdik” dedi.

AKP’li Gercüş Belediye Başkanı Günaydın ve Nuri Gezer hakkında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “Petrol Boru Hattından Hırsızlık” suçundan 2002’de dava açıldı. Olayla ilgili Gündüz Günaydın ve Nuri Gezer’in de aralarında bulunduğu 9 kişi gözaltına alındı. Bir süre tutuklu kalan iki arkadaş daha sonra yargılama sürecinde tahliye edildi. Haklarında “Boru hattından hırsızlık” suçlamasıyla dava açılan 9 sanık yargılandıkları Cizre 1. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 8’er yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu cezalar iyi hal indirimi uygulanarak 2 yıl 2 ay 20 gün hapis cezasına indirdi. Mahkeme kararında, “Sanıkların bir daha suç işlemekten çekinecekleri hususunda olumlu kanaatin hasıl olmaması” ifadelerini kullanması da dikkat çekti. 26 Kasım 2015’te verilen bu karar temyiz edilince dosya Yargıtay’a gitti.

TEK İLAN ÜÇ FARKLI SONUÇ

Dava dosyasının Yargıtay’da incelemesi sürerken 31 Mart 2019 seçimlerinde AKP’den aday olan Gündüz Günaydın, Gercüş Belediye Başkanı seçildi. Başkan Günaydın’ın geçen yıl yaptığı bir ihale dikkat çekti. “Gercüş Belediyesi yollarına kilitli parke taşı, bordür ve oluk yapım işi” için 22.9.2020’de yapılan ihaleye 4 geçerli teklif yapıldı. İhale şartlarında iş ortaklığı olarak teklif verilemeyeceği belirtilmesine rağmen ihale 1 milyon 223 bin TL bedelle Serhat Gezer ve Şehmus Gezer İş Ortaklığı’na verildi. Şehmus Gezer, Günaydın’ın petrol boru hattını delip petrol kaçakçılığından dolayı birlikte cezaevinde kalan Nuri Gezer’in oğlu. EKAP üzerinde ihale ile ilgili üç farklı sonucun ilan edilmesi de göze çarptı. 27.01.2021’de yayımlanan sonuç ilanında, ihalenin Serhat Gezer’e verildiği, bir gün sonra yayımlanan sonuç ilanında ise Serhat Gezer ve Şehmus Gezer İş Ortaklığı’na verildiği belirtildi.

CİMER’E ŞİKÂYET

Bu arada Gercüşlü bir yurttaş ihale ile ilgili Başkan Günaydın’ı CİMER’e şikâyet etti. Şikâyet dilekçesinde ihalenin usulsüz yapıldığı, ihalede belirtilen işlerin yapılmadığı ve Başkan Günaydın’ın belediye aracını kullanarak, ihale kapsamında sahibi olduğu akaryakıt istasyonuna da parke taşı döşediği iddia edildi.

Günaydın ise iddiaları yalanlayarak, “Dava 2017’de zamanaşımına uğradı. İhaleyi usulüne göre en düşük teklifi kim verdiyse ona verdik. Parke taşlarının döşemesini başka firmaya yaptırdık. İhale kapsamında ilçe merkezinde iş yapıldı. Hatta ihaleyi alanlara ekstra iş de yaptırdık. Bizi, CİMER üzerinden engelli birinin adına da şikâyet ettiler. Bunlar ilçede bizi çekemeyenler, onlara rant sağlamadığımız kişiler. Bunlar hakkında suç duyurusunda bulunacağız” dedi.

Nuri Gezer de “Söylenenler yalan. Ben Günaydın’la aynı partiden de değilim, muhalif partidenim. Ona karşı çalışma bile yaptım. Bunun arkasında AKP İlçe Başkanı ve kardeşi var. Belediye Başkanı ile İlçe Başkanlığı birbiriyle çekişiyor. AKP İlçe Başkanı ile belediye arasında sorun varsa bizi araya koymasınlar” ifadelerini kullandı.

31 Mart Olayı nedir? 31 Mart Olayı ortaya nasıl çıktı, nasıl bastırıldı? 31 Mart Olayı sonuçları nelerdir?

img ]

31 Mart Olayı nedir? 31 Mart Olayı ortaya nasıl çıktı, nasıl bastırıldı? 31 Mart Olayı sonuçları nelerdir?

31 Mart Olayı, II. Meşrutiyetin ilanından sonra ortaya çıkan bir ayaklanma sonucunda meydana gelmiştir. Yaşanan olayın etkisi tarihte izler bırakmıştır. 31 Mart Vakası nedir? 31 Mart Olayı ortaya nasıl çıktı, nasıl bastırıldı? 31 Mart Olayı sonuçları nelerdir? 31 Mart Olayı’na (vakası) dair bilinmesi gerekenler haberimizde!

II. Meşrutiyetin ilanından sonra yapılan ayaklanma dönemin en önemli olaylarından biri idi. İstanbul hükümetine karşı yapılan ayaklanma tarihte derin izler bıraktı. Başta askeri bir ayaklanma olan 31 Mart Olayı sonrasında dini bir hal almıştır.13 gün süren ayaklanma hakkında daha detaylı bilgiler haberimizde yer alıyor. 31 Mart Olayı nedir? 31 Mart Olayı ortaya nasıl çıktı, nasıl bastırıldı? 31 Mart Olayı sonuçları nelerdir? İşte 31 Mart Olayı’na (vakası) dair bilinmesi gerekenler!

31 MART OLAYI NEDİR?

31 Mart Vakası, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’da yönetime karşı yapılmış büyük bir ayaklanmadır. Yaşanan hadisenin bu isimle anılmasının sebebi; Rumî Takvim’e göre 31 Mart 1325’te başlamasıdır.

On üç gün süren ayaklanma, II. Meşrutiyet döneminin en önemli olaylarından biri olarak kabul edilir. Askerî bir isyan olarak ortaya çıkmasına rağmen isyana dahil olan softaların propagandaları sonucu sonradan dinî bir hal almıştır. Sebepleri tam olarak belirlenemeyen bu olayın planlı ve bilinçli bir hareket olup olmadığı kesinlik kazanmamıştır. İsyanın ilk günü hükûmet istifa etmiş, isyancı askerler yedi gün süre ile İstanbul’a hakim olmuştur.

Bir milletvekili, bir Nazır ve tespit edilemeyen sayıda asker ve sivilin hayatını kaybettiği isyan, Selanik’te bulunan Üçüncü ve Edirne’de bulunan İkinci Ordulara mensup askerlerin oluşturdukları, Rumeli halkının gönüllü katıldığı “Hareket Ordusu”’nun İstanbul’a gelmesi ile bastırıldı. Üç gün süren çarpışmaların ardından sıkıyönetim ilan edildi; padişah II. Abdülhamit tahttan indirilip yerine V. Mehmed Reşad tahta çıktı. İsyana katılanlar ve destekleyenler yargılanarak 70 kişi idam edildi, 420 kişi ise çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı.

31 MART OLAYI ORTAYA NASIL ÇIKTI, NASIL BASTIRILDI?

Ortaya çıkışı

Rumeli’den İstanbul’a getirilip Taşkışla’ya yerleştirilmiş olan 4. Avcı Taburu, 12-13 Nisan 1909 gece yarısı (Rumi takvimle 30 Mart’ı 31’e bağlayan gece) başlarında çavuşları olmak üzere ayaklanmış ve kışladaki komutayı ellerine geçirerek bazı subayları hapsetmiştir. Sabaha doğru askerle kışladan çıkıp Ayasofya Meydanı’na ilerlerken isyan diğer kışlalara da yayıldı. Sayıları 5-6 bini bulan askerler, “şeriat isteriz, padişahım çok yaşa” sözleriyle meydanda toplandılar. Onlara katılan yüzlerce hoca ve medrese öğrencisi de gelerek mektepli subayların orduyu frenkleştirmeye çalıştıkları, bütün bunların İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin başı altından çıktığı, din hükümlerinin ayaklar altına alındığını ifade eden konuşmalar yaptılar.

Ayaklanmacılar, kalabalığın artmasından sonra meydana yakın bir mesafedeki Meclis binasını kuşattılar. Hükûmetten Harbiye Nazırının ve Mahmut Muhtar Paşa’nın görevlerinden alınmasını, eski Harbiye Nazırı Nâzım Paşa’nın yeniden göreve getirilmesini istediler. Şeyhülislam Ziyaettin Efendi’yi aracı kıldılar. Kısa bir süre içinde İstanbul’un tüm semtleri isyancı erler tarafından kontrol altına alındı. İsyancıların isteklerinin kabul edildiği kararını alan Osmanlı kabinesi bunu isyancılara ulaştırmaya çalışırken isyancılar kuşattıkları meclis binasını işgal ettiler. Adliye Nazırı Nâzım Paşa, Ahmed Rıza Bey’e benzediği için; Lâzkiye Milletvekili Aslan Bey de Hüseyin Cahit Bey sanılarak öldürülürken, Bahriye Nazırı Rıza Paşa ağır yaralandı. Milletvekilerinin öldürülmesi, Şurayı Ümmet ve Tanin basımevlerinin yağma edilmesi üzerine padişahın isteği ile kabine istifa etti. İsyancıların görüşleri doğrultusunda 14 Nisan 1909’da Tevfik Paşa Kabinesi kuruldu ve göreve başladı.

“Aff-ı Şahâne” adı verilen genel af ilan edildi ancak umulduğu gibi isyancıların zorbalığı sona ermedi. Aralarında Şerif Sadık Paşa ve Katibi Esat Bey, Süvari Teğmeni Selâhattin Mümtaz ve Üsteğmen Yusuf Nurettin’in bulunduğu bazı subaylar öldürüldü. İsyancıların İstanbul içerisinde küçük gruplar halinde dolaşarak silah atmaya, Türk kadınlarının Beyoğlu’na çıkmasına engel olmaya, Frenk gömleği giyen kimseleri tartaklamaya başladıkları görüldü. Asâr-ı Şevket Zırhlısı Kaptanı Deniz Binbaşılarından Ali Kabuli Bey’in, kendi gemisinin erleri tarafından sokaklarda sürüklenip Yıldız Sarayı’na kadar götürülerek Abdülhamit’in gözleri önünde öldürülmesi, isyancıların en vahşi eylemlerindendi.

Bastırılması

Selanik, İstanbul’daki isyandan Jandarma Yüzbaşısı İsmail Canbulat Bey’in ilettiği “Meşrutiyet mahvoldu” ibareli telgrafıyla haberdar oldu. Selanik’te isyana karşı büyük bir miting tertip edildi. Serez’de ve diğer Makedonya şehirlerinde de isyana büyük tepki doğdu; padişaha, sadarete ve Meclis-i Mebusan’a protesto telgrafları çekildi.

Selanik’teki İttihatçılar arasında İstanbul üzerine bir kuvvet yollamak konusunda bir fikir birliği meydana gelmişti. 14 Nisan günü Selanik’te genel seferberlik ilan edilerek Selanik Redif Tümeni’nin bütün taburları silahaltına alındı. Bu birliklere Edirne’de bulunan İkinci Ordu Birlikleri ve Selanik çevresinde sivil gönüllüler de katıldı. Özgürlük kahramanı olarak tanınan Resneli Niyazi Bey de, Resne’de bir araya getirdiği gönüllülerle birlikte bu hareketin içinde yer aldı. Toplanan bütün kuvvetlerin başına Selanik IX. Redif Fırkası (tümeni) Kumandanı Hüsnü Paşa getirildi, Kurmay Başkanlığına da Kolağası Mustafa Kemal Bey atandı. Mustafa Kemal Bey, Selanik’ten İstanbul’a hareket eden orduya “Hareket Ordusu” adını verdi.

Hareket Ordusu, 14 Nisan akşamı trenle İstanbul’a hareket etti. İstanbul önlerine geldikten sonra 19 Nisan’da İstanbul halkına ordunun amacını açıklayan bir beyanname yayımladı. Hüseyin Hüsnü Paşa’nın imzasıyla yayımlanan beyannameyi Mustafa Kemal kaleme almıştı. Beyanname, telgrafla Erkan-ı Harbiye-yi Umumîye’ye iletildi ve sokaklarda halka dağıtıldı.

Hareket Ordusu İstanbul’a girme hazırlığında iken komuta değişikliği yapıldı; ordunun komutanlığına Mahmut Şevket Paşa atandı. Hareket Ordusu Kurmay Başkanlığı Binbaşı Enver’e verildi. Mahmut Şevket Paşa 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan gece orduya İstanbul içlerine ilerleme emri verdi. İsyancıların en yoğun direnme noktaları Taşkışla, Davutpaşa ve Taksim Kışlaları’nda olmuş ve kanlı çarpışmalar gün boyu sürdü. Hareket Ordusu İstanbul’u asilerden temizledikten sonra birliklerini Yıldız Sarayı’na yönlendi. İki günlük kuşatmadan sonra 27 Nisan’da Hareket Ordusu saraya girerek denetimi ele geçirdi.

31 MART VAKASI SONUÇLARI NELERDİR?

  • Kanuni Esasi’de bulunan bazı maddeler değiştirildi.

  • Basın üzerine uygulanan sansür kaldırıldı.

  • Demokratik sebeplerden doğan sonuçlarla anayasada bazı değişiklikler yapıldı. Bununla birlikte padişahın yetkileri sınırlandırıldı.

  • Ayaklanmada rolü olduğu düşünülen II. Abdülhamit tahtan indirilerek yerine V. Mehmet Reşat getirildi.

  • İngiliz destekli yeni hükümet kurulmuştur. Dolayısıyla bu durum Almanya ile sorunları ortaya çıkaracaktır.

  • Galeyana gelen halk ve rütbesiz asker Adliye Nazırı Nazım Paşa ile İttihatçı Ahmet Rıza Bey’i karıştırarak öldürmüştür. Daha sonra Lazkiye mebusu Arslan Bey’i gazeteci Hüseyin Cahid sandıkları gerekçesiyle öldürmüşlerdir. Bu olaylardan sonra meclis kapatılmıştır.

  • On üç gün süren 31 Mart Olayı sonrasında isyancıların istedikleri Mebusan Beyannamesi ile kabul edilmiştir.

Tevfik Fikret’in Han-ı Yağma şiiri ne anlatıyor

img ]

Tevfik Fikret, 24 Aralık 1867 yılında dünyaya gelmiştir ve 19 Ağustos 1915 tarihinde dünyaya veda etmiştir. Tevfik Fikret, hem şair hem de öğretmen olarak hayatını devam ettirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde Servet-i Fünun topluluğunun lideri olan Tevfik Fikret, devrimci ve idealist fikirleriyle Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere dönemin pek çok aydınını etkiledi. Türk edebiyatının Batılılaşmasında öne çıkan isimlerin başında geldi.

Tevfik Fikret’in tarihe geçen Han-ı Yağma şiiri…

HAN-I YAĞMA

Bu sofracık, efendiler – ki iltikaama muntazır

Huzurunuzda titriyor – bu milletin hayatıdır;

Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!

Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır…

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir

Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?

Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!

Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir…

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say

Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,

Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;

Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay…

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar

Gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var.

Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.

Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar…

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını

Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini

Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.

Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini…

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!

Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!

Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,

Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

TEVFİK FİKRET’İN YAŞAMI

24 Aralık 1867’de İstanbul’un Kadırga semtinde dünyaya geldi. Ailesi ona Mehmed Tevfik adını verdi. Babası Hüseyin Efendi, Çankırı’nın Bayramören ilçesine bağlı Dalkoz köyünden ayrılıp İstanbul’a yerleşmiş Ahmet Ağa’nın oğluydu. Hüseyin Efendi, oğlu doğduğu yıl İstanbul’da belediye meclis üyesi ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde memur olmuştu. Sonraki yıllarda Osmanlı Devleti’nin Hama, Nablus, Akka, Urfa, Halep mutasarrıflıklarında bulundu.

Tevfik Fikret’in annesi Hacı Hatice Refia Hanım, 1822’deki Yunan ayaklanmasında kimsesiz kalıp Osmanlılara sığınmış ve Müslüman olmuş iki Sakızlı Rum çocuğunun kızıydı. Mehmed Tevfik’in Sıdıka adlı bir kız kardeşi ve Şevki isminde bir de erkek kardeşi vardı.

Hac ziyaretine giden annesi Refia Hanım, 1879’da dönüş yolunda kolera nedeniyle ölünce Tevfik Fikret, 12 yaşında öksüz kaldı. Babası, saraya jurnal edilerek Arabistan’a sürgüne gönderildiği için kız kardeşi ile kendisinin bakımını anneannesi ve büyük yengesi üstlendi. Henüz çocukken annesini kaybetmek, onu hayatı boyunca etkiledi ve bu edebiyat hayatına da yansıdı. 19 yıl sürgünde kalan babası da sürgünden hiç dönemedi ve orada öldü.

Aksaray’daki Mahmudiye Valide Rüştiyesinde öğrenimine başlayan Tevfik Fikret, çok dindar bir ortamda yetişmekteydi. Okulu, 93 Harbi yenilgisinden sonra Rumeli’den İstanbul’a gelen göçmenlere tahsis edilince öğrenimine Galatasaray Sultanisinde devam etti. Bu yeni okula girişi hayatında bir dönüm noktası oldu. 11 yıl öğrenim gördüğü okulunda devrin önemli edebiyatçılarından Recaizade Ekrem, Muallim Naci, Muallim Feyzi gibi seçkin öğretmenlerin öğrencisi oldu. Şiir yazmaya lise yıllarında başladı. Öğretmenlerinin teşviki ile yazdığı ilk şiiri, Tercüman-ı Hakikat’te yayımlandı. Nazmi mahlasıyla yazılmış, gazel tarzında bir şiirdi. Okulu 1888 yılında birincilikle bitirmiştir.

Ticaret Mekteb-i Âlisi’nde hat ve Fransızca dersleri verdi. 1891’de “Mirsad” dergisinin açtığı şiir yarışmasında birincilik kazanınca edebiyat çevrelerinde adını duyurdu. 1892’de Mekteb-i Sultani’ye Türkçe öğretmeni olarak atandı. 1894’te “Malumat” dergisini çıkaranlar arasında yer aldı. 1895’te hükümetin memur maaşlarında kesinti yapmasını protesto için görevinden ayrıldı. 1896’da Servet-i Fünun Dergisi’nin Yazı işleri Müdürlüğü’ne getirildi. Dergi onun döneminde Edebiyat-ı Cedide’nin yayın organı kimliği kazandı. Aynı yıl Türkçe öğretmeni olarak Robert Kolej’e girdi. Aydınlar üzerinde süren yoğun baskılar nedeniyle birkaç kez gözaltına alındı. Bir süre sonra dergideki görevinden ayrıldı. 1906’da Robert Kolej’in hemen yanında bir ev yaptırarak “Aşiyan” adını verdi. Eşi ve oğlu Halûk’la birlikte buraya yerleşti. 1908’de 2’nci Meşrutiyet’in ateşli savunucularından biri oldu. Hüseyin Kazım Kadri ve Hüseyin Cahit Yalçın’la birlikte “Tanin” gazetesini kurdu. Gazete İttihat ve Terakki’nin yayın organı haline getirilmek istenince karşı çıktı ve Tanin’den ayrıldı.

Mekteb-i Sultani Müdürlüğü’ne getirildi. 31 Mart Olayları’nı protesto için bu görevden de ayrıldı. Ama öğrencileri ve Maarif Nazırı Naili Bey’in ısrarlarıyla göreve döndü. 8 ay sonra yeni Maarif Nazırı Emrullah Efendi ile anlaşamayınca bir daha dönmemek üzere bu görevi bıraktı. İttihat ve Terakki iktidarına da karşı çıkarak Aşiyan’a çekildi. Ağır bir şeker hastalığına yakalanmıştı. Kolundan olduğu bir ameliyatın ardından 48 yaşında yaşamını yitirdi. Eyüp’teki aile mezarlığına defnedildi.

TEVFİK FİKRET’İN EDEBİ KİŞİLİĞİ

Tevfik Fikret, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Tanzimat ruhuyla yetişen ve o ruhun edebiyatımıza kazandırmaya çalıştığı yeni değer yargılarıyla beslenen yenilikçi ve değişimci zihniyetin bir devamı olarak yüzyılın sonlarına doğru Türk edebiyatında adını duyurmaya başlamış bir sanatçıdır.

Servet-i Fünûn dergisi ile yeni bir edebi hareketin başlatılmasında gösterdiği liderlik vasfı, sanatı ile de aynı düzeyde bir seyir gösteren şairin bu dönemde kaleme aldığı şiirler, hem konu dağarcığı ile karşımıza çıkar hem de şiirinin kompozisyonu ile kendinden önce üstadlarının çizdiği yolda yeni ve farklı bir oluşum göstermiştir.

Hocası Recaizade Mahmut Ekrem “Zerratdan şumûsa kadar her güzel şey şiirdir” demişti, Tevfik Fikret ise bu hükmü bir sanat ilkesi olarak aldı ve buradaki güzel kavramını kaldırarak “her şey” şiire konu olabilir ilkesini getirdi.

Bu dönemde Tevfik Fikret’in kaleme aldığı nesirleri de ayrıca dikkat çekici niteliktedir. Bu yazılar hem kendi sanat anlayışını yansıtması bakımından hem de Serve-i Fünûn hareketinin edebiyat ve sanat anlayışını dile getirmesi bakımından ayrı bir önem taşımaktadır.

Tevfik Fikret’in 1901 sonrası kaleme aldığı şiirlerinde büyük bir değişim gözlenir. Servet-i Fünûn yıllarında daha ılımlı, daha yumuşak bir üslûpla şiirler yazan sanatçı topluluğun dağılması ve ilk inziva günlerinin yarattığı ruh hali ile daha sert ve daha yüksek bir perdeden siyasi şiirler ile karşımıza çıkmaktadır. Bunun ilk örneğini “Sis” ile veren şair ölümüne kadar yazdığı şiirlerde hep bu üslubu korumuştur. (Şermin hariç)

Tevfik Fikret, nazım biçimi, nazım tekniği gibi konularda üstün bir hassasiyet duygusu taşırken dil konusunda böyle bir tutum sergilememiştir. Araştırmacılar Tevfik Fikret’in şiirini canlı kılacak hatta yaşatacak bir Türkçenin kaygısının hiç çekmediğini sık sık dile getirmişlerdir. Bunun sonucu olarak da dildeki eski söyleyişe ve kendilerinin yarattığı yeni terkiplere aşırı yönelme ve bağlanma şiirinde ortaya koymaya çalıştığı tüm yeni değerleri ve yargıları ikinci plana atmıştır.